21 Kasım 2001- İnşaat Başlıyor!

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba Kâinat!

Ve Şantiyemiz de Afganistan. Kolları sıvayıp baretleri takan insanlık camiası, yıllardır savaştan, terörden, kuraklıktan mahvolmuş bu ülkenin yeniden inşasına karar verdi -- tabii “savaş” bitince. ABD ve Japonya’nın evsahipliğinde yapılan ilk proje toplantısında eksiklikler tespit edildi. İş kolay aslında: Ülkeye üretim, çiftçiye tohum ve tarımsal yardım yapılması ve böylelikle, olmayan beslenmenin sağlanması, olmayan suyun bir yerlerden bulunup akıtılması, komşulara kaçmış üç-beş milyon vatandaşın geri getirilip ev-bark sahibi yapılması, olmayan okulların kurulup açılması, olmayan öğretmenlerin yetiştirilmesi, elektrik, su ve kanalizasyon şebekelerinin yeniden yapılması, olmayan sağlık sisteminin kurulması, doktor ve personel bulunması, ülkeyi baştan başa saran milyonlarca mayının temizlenmesi, olmayan yolların yapılması ve bu yollardan medeniyetin ülkeye yağ gibi akması... Bunun hesabını çıkarmak için vakit henüz erken olmakla birlikte, ilk bakışta 25 milyar $ gibi bir masraf öngörülüyor. Dünya Bankası sadece mayınlar için bir 500 milyon gider demiş. Banka’nın yanılacağına hiç ihtimal vermiyoruz, ama BM kuruluşlarının bir tahiminine göre ülkeye saçılmış 10 milyon civarında mayın olduğu ve bir tek mayının söküm maliyetinin 1-2 bin dolar arasında olduğu düşünülürse, mayın işinde 9,5 milyarcık bir açığı olacak gibi görünüyor insanlığın... Neyse. Başlamak önemli. Savaş biter bitmez ve terörün kökü kazınır kazınmaz işe başlanıyor. (BBC)

İKİNCİ İNŞAAT PEK YAKINDA, KOMŞUDA:

Ama, önce savaşılacak. Yeni hedef Irak. Terörle mücadelenin ikinci safhası açıklanmış: Saddam Öldürülecek. Hemen arkasından ülkenin yeniden inşası sürecine geçilecektir herhalde. Son gelen haberlere göre, ABD yönetiminde ihtiyatlıların inandırıcılığı azalmış, şahinlerin gücü artmış. Rumsfeld (planı için bkz. Kâinatın Tefrikası’nın müteaddit eski sayıları), onun yardımcısı Paul Wolfowitz -- ki eski lâkabı “Karanlıklar Prensi” idi, şimdi karanlıklar aydınlığa çıkmış ve adam “şahin-ötesi” bir duruş belirlemiş ki yeni takma adı “Veloceraptor” olmuş: yani, “hemen ham yapan çok yırtıcı kuş” gibi birşey olmalı bu (Jonathan Freedland, Guardian). Hatta yarı-şahinlerden Condoleeza Rice’ın pençelerinin uzamaya başladığı ve gene Savunma’dan John Bolton’un da Cenevre’de biyolojik silahları konuşmak üzere bir araya gelen yedi düvele ikinci aşamanın bildirdiği anlaşılıyor. Şu anda insanlık camiasına bildirilmeyen tek şey: Saddam’ı öldürüp Irak’ı istilâ etme planının ne zaman başlayacağı. Üç vakitte mi desek?

Bu arada, önce binanın yıkılması gerek ki yerine yeni inşaat yapılabilsin. Şantiye şefi belli de kalfalığa kimin getirileceği konusunda rivayet muhtelif: İngilizler yorgun, Araplar da kızabilir diyenlere “hemen ham yapan” Wolfowitz demiş ki: “Diğer ülkelerin de bizimle birlikte olması hoş olurdu, ama bu savaş öyle elini göstermekle filan halledilecek şey değil. Yoksa Hitler’e karşı savaşta işi el göstermeye bırakacak olsaydık, şimdi hepimiz Almanca konuşuyor olurduk.”(Freedland, Guardian)

Şimdi hepimiz Amerikan şivesiyle konuştuğumuza göre, soruyu yeniden sorabiliriz: “Who will be the foreman of this building?”

TOP MODEL:

ABD Türkiye Büyükelçisi Pearson, Turizm Bakanı Taşar’ı – yenilenmiş, pırıl pırıl olmuş, restorasyonu 65 milyar TL’yi bulmuş – makamında ziyaret ettikten sonra, çıkışta gazetecilere Irak konusunu görüşmediklerini söylemiş (Saddam’ın öldürülerek dünyanın bu ülkenin terorizminden kurtarılması konusunun turizmle ne alâkası var diye düşünürken, bağlantıyı bulduk galiba: Başkan Bush, 11 Eylül’den darbe yiyen turizmin canlandırılmasına katkıda bulunmak için turizm reklamında oynayacakmış. – Hürriyet. Büyükelçi de turizmde tecrübeli Türkiye’nin deneyimlerinden yararlanmak istemiş olabilir pekâlâ). Ama, tecrübeli diplomat, bir anlık dalgınlık eseri olmalı, Türkiye’nin bu konuda yardımına ihtiyaç olabileceğini “ağzından kaçırmış” (Yeni Şafak). “Yönetime çok yakın” diye nitelenen ve “şahin-gazeteci” şeklindeki yepyeni post-modern gazeteci tipinin en parlak modellerinden William Safire da İkinci Aşama’ya geçilmesi gerektiğini, Baba Bush döneminde yarım kalmış işe dönüp devlet terorizminin merkezi Irak’ın işini bitirmeyi öneriyormuş ve diyormuş ki: “Laik, Müslüman Türkiye konuşmaya hazır.” (C. Çandar, Yeni Şafak). Bu arada Türk kadınlarını model alan Afgan kadınlarından da mesaj gelmiş: “Türk kadını gibi olmak istiyoruz”. (İrfan Sapmaz, Hürriyet). Aynı anda ABD Başkanı Bush’tan da bir mesaj var: Bizi en iyi Türkiye anlıyor... Terorizmle mücadelede büyük tecrübeye sahip Türkiye’nin bize destek vermesi son derece önemli.” Ayrıca, bu mesajın kendisinin de çok önemli olduğunu şuradan anlıyoruz: Bu, Bush’un saldırıdan sonra Ankara’ya gönderdiği tam üçüncü mesajmış! (Hürriyet)

Bush, Ankara’ya gönderdiği bu üçüncü “teşekkür” mesajından başka bir de kendi evine, yani ABD Beyaz Saray ve Senato Uluslararası İlişkiler komitelerine mesaj göndermiş. Ama burada modellik konusunda farklı bir yaklaşım var: Uyuşturucu trafiği üzerinde yer alan ülkemizin bu durumu düzeltmemesi halinde, Ankara’nın kara listeye alınabileceğini söylemiş (Cumhuriyet). Bush, bu mesajında Ankara’nın bu uyarıyı en iyi anlayacak hükümetlerden biri olduğunu da eklemiş mi, onu bilemiyoruz maalesef. Model olma konusunda, ABD’nin önde gelen mali çevrelerinin sözcülerinden sayılan Financial Times da modellik ve liderlik konusunda “mütereddit” kalmış: “Dünyalar Arasında” başlığıyla yer alan yazıda, Türkiye’nin gerek dış politikada, gerekse ekonomik hayatında yaşadığı sıkıntıların temelinde hükûmetin bulunduğu”na ve Ankara’da net bir liderlik olmadığına işaret edilmiş. (Cumhuriyet)

SÜPERMEN’İN DÖNÜŞÜ: Bush, son bir haftada çıkardığı kararnamelerle “dünyanın tek adamı” haline gelmiş. Ünlü Amerikan tarihçisi Arthur Schlezinger’in Nixon için bulduğu deyimle “İmparator Başkan” olmuş. Özgürlükler için mücadele eden Cato Enstitüsü’nden Tim Lynch’in deyişiyle: “Savaşın Irak’ı da kapsayacak şekilde genişletilmesine de, Amerikan vatandaşlarının özel haklarını ne kadar koruyacaklarına da tek bir insan karar verecek”miş bundan böyle. Birçok çok Amerikan akademisyeni de belki de II. Dünya Savaşı’nda Roosevelt’inkilere eş değerde muazzam yetkilerle donatıldığı kanısındaymış başkanın. Biyolojik Silahlar, Küresel Isınma, Nükleer Başlıklı Füzeler, Uluslararası Suçlar Mahkemesi, Mayınlar gibi tüm insanlık sorunları konusunda hemen bütün antlaşmalardan çekilen, içerde de yargı, yasama ve maliye gibi konularda neredeyse tüm yetki ve erkleri elinde toplayan Bush’u, ABD kamuoyu çılgın düzeyde desteklemeye devam ediyormuş. (Dana Millbank, Washington Post). Biliyoruz Luthor ölmedi henüz, ama elde pek kriptonit kalmadığı da bir gerçek...

MAKAS ARTIĞIKâinatta ayrıca şunlar da oldu: Derviş, Türkiye’nin yıldızının yeniden parladığını söyledi ve yabancı yatırımcıları yeniden yatırım yapmaya çağırdı (Milliyet); Afgan kadınlar burkaları attı, yüzlerini açıp gülümsedi ve haklarını istedi (BBC), Kunduz’da sıkışan 30,000 sivilin topyekûn katledilebileceğinden endişe edildi (BBC), Kunduz’da ve diğer kentlerde katliama yeşil ışık yakmasından endişe edilen ABD’nin yüzyıllık Cenevre antlaşmalarını çiğneyebileceği ve soykırıma yol açmaktan yargılanma tehlikesiyle yüzyüze bulunduğu belirtildi (Independent), öldürülen uluslararası gazetecileri Taliban’ın değil, soyguncu katillerin katletmiş olabileceği Taliban karşıtları tarafından dile getirildi (Guardian), El Kaide adına konuşan 2. No’lu terorist Zevahiri: “Bu iş öyle kolay kolay bitmez” dedi (Jang, BBC), Bağdat, asıl biyolojik silah üretenlerin ABD ve İsrail olduğunu söyledi, Fransa da Amerika’nın biyolojik silah üreten ülkeler listesi vermesi konusundaki tavrını eleştirdi (El Cezire), (Sierra Leone’lu eski çocuk – asker -yeni(den) sivil - çocuk Elhacı, BM Güvenlik Konseyi’nde yakardı: “Çocukları asker yapmasınlar, yapanları da durdurun lûtfen!”...

Devamı yarın...

Ömer Madra